21 Ocak 2012 Cumartesi



İSKENDER ÖZSOY

Lozan Mübadilleri Vakfı’yla (LMV) Lozan Mübadilleri Derneği’nin (LMD) 19-22 Mayıs 2011 tarihleri arasında ata topraklarına düzenlediği yolculukta yine duygulu mübadil buluşmaları yaşandı.

Samsun ve Amasya’daki mübadele derneklerinin üyeleriyle çıktığımız bu yolculukta Kavala, Drama ve Kayalar’ın köyleri dolaşıldı.

Yolculuk Kadıköy ve Beşiktaş’tan başladı.

Tekirdağ’da kısa bir molanın ardından, daha gün doğmadan İpsala ve Yunanistan’daki Kipi sınır kapıları geçildi.

İlk durağımız Dedeağaç’tı.

Dedeağaç’tan yolculukta bize rehberlik yapacak olan İstanbullu arkadaşımız Tanaş Çimbis’i aldık.

Gün doğmuş, ortalık aydınlanmıştı.

İskeçe’de verilen kahvaltı molasının ardından mübadelede sınır kabul edilen Karasu ( Nestos) Nehri’ni geçip Kavala Sarışaban’a (Hrisoupoli*) vardık.

Sarışaban’da bizi belediye müdürü Didim kökenli Nikos Kondostolis karşıladı ve kenti gezdirdi.

Osmanlı döneminde küçük bir kaza merkezi olan Sarışaban tütün tarımıyla zenginleşmiş. Zenginlik Yunan yönetiminde daha da artmış.

Sarışaban’da bir iki ev dışında Türk izi yok. Bir de eski belediye binası duruyor.

Sarışaban’dan sonra yine Kondostolis’in rehberliğinde önce Domaçlı’ya, (Pondolivado) ardından Karacalar (Zarkadia) gittik.

Karacalar mübadeleden önce 500 nüfuslu bir Türk köyüymüş. Bugün köyde Söke ve Didim kökenliler yaşıyor. İki üç Türk evinden başka eskiye dair bir iz yok.

Bu iki köyden sonra Baraklı’ya (Stenopos) da uğradık. Baraklı terk edilmiş bir dağ köyü. Bir iki ev ayakta. Yamaç evlerin temelleri duruyor.

Kavala’da uğradığımız bir başka köyde de dağ köyü Muratlı’ydı (Skopos.) Muratlı’da bugün aile büyükleri Giresun ve Trabzon’dan gelen çok az Rum yaşıyor.

KOBAKİZADE’NİN KÖYÜ

Sıra Uzunkuyu’ya (Makrichori) gelmişti.

Uzunkuyu’da bugün Trakya ve Karadeniz kökenli Rumların yanı sıra Ulah kökenliler yaşıyor.

Köyün camiinin yerine kilise, medresesinin yerine de okul yapılmış. Caminin hocasının evi de bugün konut olarak kullanılıyor.

Bardaktan boşanırcasına yağmura karşın bizi ağırlamak ve köy hakkında bilgilendirmek için didinen Bafra kökenli Stavrula Kirpioğlu’yla diğer köy sakinlerine veda edip Ahmetli (Apidia) Köyü’nü arkamızda bırakarak görmeyi çok istediğim Nedirli’ye (Disvato) ulaştık.

Disvato, Yunan Parlamentosu’daki son Türk milletvekillerinden Kobakizade İsmail Hakkı Bey’in köyüydü. O nedenle görmek istiyordum.

Köyde bir Türk çeşmesi duruyor. Türk evleri harabe halinde. Köyde konuşacak kimseyi bulamadık. Köyün kilisesi Agios Giorgios bir zamanlar camiymiş. Dışarıdan baktığınızda hemen belli oluyor. Caminin ahşap direkli son cemaat mahalli duruyor. Kilise kapalı olduğu için içini görmek mümkün olmadı.

Kavala’da göreceğimiz iki köy kalmıştı: Mincinos (Lekani) ve Naipli (Polinero.)

Mincinos’ta kafilemiz büyük bir coşkuyla karşılandı. Konakladığımız köy kahvelerinden Türkçe sohbetler kuruldu, dostluk ve kardeşlik üzerine.

Ata topraklarına yolculukta aramızda olan Ozan Berraki’nin (Hasan Öztürk) sazı eşliğinde ortak türküler Türkçe ve Rumca seslendirildi. Ozan Berraki’yle Ankara kökenli ikinci kuşak mübadil Todoros’un Çakıcı türküsünü birlikte ve Türkçe söylemeleri alkışlandı.

Kavala’da son köyümüz Çaldağı’nın eteklerindeki Naipli’ydi.

Olacak’ı (Platamonas) geçip Naipli’ye vardığımızda bizi köyün muhtarı ikinci kuşak Yozgat mübadili Yuvakim Esirbeyoğlu karşıladı.

Polinero küçük bir köy. Eski Türk evlerinden bazıları kullanılır gibi olmasa da duruyor.

Köyün kilisesi caminin temelleri üzerine kurulmuş. Mihrabı duruyor. Son cemaat mahalli ahşap direkler çürüyünce örülerek kapatılmış.

KAYAOĞLU’YLA BULUŞMA

Yolun yarısı tamamlanmıştı.

Önümüzde Drama’nın köyleri vardı.

Ancak köy ziyaretlerinden önce öğle yemeği ve yorgunluk atmak için mola vermek gerekiyordu.

Molayı bir zamanlar Drama’nın su ihtiyacını karşılayan, etrafı tütün depolarıyla çevrili Karpuzkaldıran (Aya Varvara) Parkı’nda verdik.

Şırıl şırıl su sesi kendimize gelmemizi sağladı.

Yeniden yola çıktık.

Edirnecik (Adriani) , Nusratlı (Nikiforos) ve Çelikler (Hamokerasa) köylerini geçip Kozlu’ya (Platania) ulaştık.

Kozlu benin daha önce birkaç kez gittiğim bir köydü. Güzel ilişkiler kurmuştum köyde. Her gidişimde uzun uzun sohbet ettiğim köyün en yaşlısı Mudanya Dereköy kökenli Tanaş Çakır’ın, geçen yıl öldüğünü öğrenince üzüldüm. Çakır, mübadelenin belleğiydi. Bir özelliği de, mübadeleden önce Türklerle iki yıla yakın birlikte yaşadıkları için Kozlu’dan Samsun’un Alaçam İlçesi’ne iskân edilenleri tanıyor olmasaydı. Tanıdıklarından biri de Alaçam’ı beğenmeyip İstanbul’un Tuzla İlçesi’ne yerleşen İbişAğa’ydı. 2009 yılında İbiş Ağa’nın yakın akrabalarıyla Kozlu’ya gittiğimde onlara büyük dedelerini heyecanla anlatmıştı Tanaş Çakır.

Kozlu’dan uğurlandıktan sonra son köyümüz Berişta’ya (Ptelea) gittik.

Dönmek üzereydik ki; köye Nikiforos’un Bursa kökenli belediye Başkanı Niko Kayaoğlu geldi.

Kayaoğlu, aralarında Kozlu ve Berişta’nın da olduğu 40 köyün belediye başkanı. Onunla daha önce hem makamında, hem de İstanbul’da görüşmüştüm.

Birbirimizi görünce içten bir kucaklaşmanın ardından vaktimizin elverdiğince LMD Başkanı Esat Ergelen’in de katıldığı sohbete koyulduk.

Ata topraklarındaki ilk günümüz Berişta’daki bu anlamla buluşmayla sona erdi.

Önümüzde uzun bir yol vardı, geceyi geçireceğimiz Selanik’e gitmek için.

“BİZİ UNUTMAYIN” SARDUNYASI

Ata topraklarına çıktığımız yolculuğun ikinci günü Selanik’i tanıtıcı kent turundan sonra Atatürk’ün evini ziyaretle başladı.

Selanik’te çok oyalanmadan Vardar Ovası’nı geçerek mübadil köylerini ziyaret etmek için, Yunanistan’ın elektrik enerjisinin neredeyse yüzde 75’ini karşılayan kömür ve termik santraller kenti Kayalar’a (Ptolemaida) gittik.

Kayalar’da ilk uğradığımız Karapınar (Mavropigi) Köyü’nde eskiye ait iz bulamadık. Köyde bugün Trabzon’dan gelenleri çocukları ve torunları yaşıyor.

Karapınar’dan ver elini Durutlar (Proastio) dedik.

Trabzon ve Tokatlıların yaşadığı Durutlar’da bizi köy kahvesinde bir grup ikinci kuşak mübadil karşıladı.

Sohbetin sonu yoktu ama önümüzde gidecek, görülecek köylerimiz vardı.

Eski dair izler bulamadığımız bu köyden ayrılırken annesi İstanbullu, babası Trabzonlu ikinci kuşak mübadil Çiradinis’in gönüllü rehberliğinde Kozluköy’e (Kariochori) gittik.

Köyde bugün Ankara ve Yozgat kökenli mübadil çocukları yaşıyor. Köydeki ikinci kuşakların hemen hemen hepsi Türkçe konuşuyor.

Küçük köy kahvesinde dostluk ve kardeşlik üzerine sohbetler kurulurken ataları Kozluköy kökenli mübadil çocukları ata ocağından izler aradı.

Önümüzde Baraklı (Exochi) vardı göreceğimiz. Ancak bugün kömür ocaklarının yok ettiği köyü bulamadık. Haritadan silinmiş bu köy hakkında hiç ipucu elde edemeden Çalcılar (Filotas) Köyü’ne gittik.

LOKUM VE LİMONATA

Çalcılar yolculuğa Samsun’dan katılan Özay Kara’nın ata topraklarıydı.

Daha önce gittiğim Çalcılar’da Kara ailesi köyü dolaşırken bizde kahvelere dağıldık ve köy halkıyla sohbete koyulduk.

Bizim gittiğimiz kahvede TRTTÜRK kanalı açıktı ve ekranda Candan Erçetin Türkçe, Rumca türküler söylüyordu.

Çalcılar’da ağırlıklı olarak bugün İstanbul’un Arnavuköy Belediyesi’ne bağlı Boğazköy Beldesi’nden gelenlerin çocukları ve torunları yaşıyor. Köyde ayrıca Trabzon ve Samsun kökenliler de var.

Şimdi sıra Palehor (Foufa) Köyü’ndeydi.

Samsun ve Trabzon’dan gelenlerin yaşadığı köyde mübadele öncesinde iki cami varmış. Birinin yerinde bugün konutlar var.

Köye girdiğimizde her yerin Yunan bayraklarıyla donatılmış oluğunu görünce sebebini sorduk.

Meğer o hafta sonu köye adını verilen Moralı çete reisi “Kapitan Foufa”yı anma toplantısı varmış.

Bir kısmımız köy meydanındaki çardağın altında ikram edilen lokumları yiyip limonatalarla serinlerken bir kısmımızda köyü dolaşmaya çıktı.

Bazı kadınların elinde sardunyaları görünce sormadan edemedim.

Aldığım cevap sadece beni değil, dinleyen herkesi duygulandırdı:

“Şu karşıdaki evin sahibesi verdi, ‘Bizi unutmayın…’ diyerek.”

Palihor’dan muhtar Vorsas tarafından uğurlanırken güzel anılar belliğimizin bir köşesindeki yerine çoktan almıştı.

Yorucu bir yolculuğun sonunda Kayalar’daki otelimize indiğimizde aslında bizi uzun bir gece bekliyordu.

Kısa bir dinlenmenin ardından otelin balo salonunda düzenlenen dostluk gecesine katıldık.

Mazereti dolayısıyla geceye katılamayan Kayalar Belediye Başkanı Bayan Vrizidou Paraskeuvi’nin mesajının okunması ve Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Güvenç’in teşekkür konuşmasının ardından başlayan dostluk gecesi Ozan Berraki ve Buzuki orkestrasının Türkçe ve Rumca ortak türküleriyle şenlendi.

Gece sona erdiğinde belki yorgunduk, ama mutluyduk.

13 Mart 2010 Cumartesi

OSMANLI PADİŞAHLAR I

Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun'dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.
Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun'dan (Yavuz Sultan Selim'in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul'a, dedesi Sultan İkinci Bayezid'in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu.
15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim'in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar'a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509).
Yavuz Sultan Selim'in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul'da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520'de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.
Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.
Kendisine "Kanûnî" denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.
Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.
Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:
"Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi,Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi.Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".
Erkek çocukları: İkinci Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir, MustafaKız Çocukları: Mihrimah Sultan, Raziye Sultan

25 Kasım 2009 Çarşamba

dersim

bu gerçek ömür boyu saklanamazdı zaten
dersim(tunceli)de yaşanan acıları yeni öğreniyoruz
mecliste bunlar konuşuluyor,,,
Düşünüyorum, Onur Öymen’in söyledikleri mi bizi şaşırtmalı, yoksa bu şaşırma haline mi şaşırmalıyız diye… Bu ülkenin resmi ideolojisi ve dolayısıyla bütün kirli çamaşırlarıyla organik bağ içinde olagelmiş, resmi ideolojinin bekası için hukuki ya da ahlaki olup olmadığına bakmadan bir sürü insanın acı çekmesi pahasına her türlü mücadeleyi yapmış bir siyasi hareketin günümüzdeki önemli isimlerinden birisinin bu çıkışı neden bizleri bu derece şaşırtıyor? Yoksa şimdiye kadar bilinçaltımızla bildiğimiz, hatta emin olduğumuz, ama karşıtına fayda sağlar diye kendimize bile itiraf edemediğimiz CHP hakikati, su yüzüne, bilincimizin gözüne gözüne vura vura çıktığı için midir bu derece şaşkınlık ve öfkemiz? Sakın öfkemiz, uzun yıllar boyunca CHP’den bir şeyler beklemiş olmanın getirdiği kaybedilmişliğin, hayal kırıklığının öfkesi olmasın! FAHRİ EMİR

26 Eylül 2009 Cumartesi

bilgisayar bağımlılığı


Bağımlılık, şu hepimizin bildiği aslında yaşamımızı sürdürmek için gerekli olmayan ama bir kere gönüllü olarak başladığımızda kendimizi alıkoyamadığımız maddeler, nesneler, şeyler......

-Gecenin bir saati uyanıp su içmeye kalktığınızda maillerinize bakmak aklınızdan geçiyor mu?
-Birisi adresinizi sorduğunda ilk aklınıza gelen e mail adresiniz olmaya başladı mı?
-Bir arkadaşınız size harika bir programdan bahsettiğinde ve siz esasında onun bir televizyon programı olduğunu anladığınızda hayal kırıklığı yaşıyor musunuz?

Evet ,İnternet mucizevi bir buluştur.Artık bilgisayar ve internet insanlık için vazgeçilmez bir ihtiyaç halini almaktadır.Bilimsel ve teknik gelişmelerin gittikçe hızlandığı ve aynı hızla günlük yaşamımıza girdiği düşünüldüğünde vazgeçilmezlikleri açıkça görülmektedir.İstenilen bilgiye ulaşma, bilgi paylaşımı sağlayabilme gibi getirdiği kolaylıklar yanında çok sık kullanımından kaynaklanan bir çok problemi de beraberinde getirmektedir.İnsanların diğer insanlardan daha çok teknolojiye giderek daha çok zaman ayırma eğilimlerinin arttığı son yıllarda bu tür bağımlılıklarında olması kaçınılmaz oldu sanırım.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Orucun ve Ramazan ayının fazileti



Orucun ve Ramazan ayının fazileti

Sual: Ramazan ayının önemi nedir?
CEVAP
Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir. 

Kur’an-ı kerim, Ramazanda indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Âmin. (Mektubat ,1.c. 45.m.)

22 Temmuz 2009 Çarşamba





Nil, Neşet Ertaş'ı tanımıyormuş
Bilgi eksikliğiyle herkesi şaşkına çevirdi. İşte tanımıyorum dediği sanatçı...Bir radyo programına konuk olan Nil Karaibrahimgil, bilgi eksikliğiyle herkesi şaşırttı!
kral fm de 'Gezegen Mehmet' radyo
programına konuk olan şarkıcıya "Neşet Ertaş'ı dinlermisin?" diye sordu. Şarkıcı, Türk Halk Müziği'nin ünlü ismi için "Tanımıyorum!" dedi. KENDİNİ HALA ÇITIR GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞAN 32 LİK NİL bunları birde savundu buna bizim oralarda SIÇTIĞINI SIVAMAK denir

3 Temmuz 2009 Cuma


Müziğe 6 yaşında klasik batı müzikçi Emin Tarakçı Hoca'dan keman ve mandolin dersleri alarak başladı. 7 yaşında bağlama ve Türk Halk Müziği dersleri almaya başladı. 10 yaşında ilk beste çalışması olan Kara Kaşlı Esmerdi Kim Bilir Kimi Sevdi isimli eseri yaptı.

13 yaşında Türk Sanat Müziği ve tambur eğitimi almaya başladı. Ortaokul ve lise yıllarında Samsun, Edirne ve İstanbul musiki cemiyetlerinde yaylı tambur, THM cemiyetlerinde ise bağlama çaldı. Samsun ve İstanbul'da halk evlerinin kuruculuğunu yaptı. Kendi açtığı müzik dershanelerinde öğretmenlik yaptı.

İlk profosyonel bestesi Ruhumda Titreyen Sonsuz Bir Alevsin'i 14 yaşında yaptı.

16 yaşından itibaren jazz ve rock müziği ile ilgilenmeye başladı, batı nefesli sazlardan oluşan orkestralarda tenor sax çalarak görev yaptı. Istanbul'a gelerek konservatur sınavlarına girdi ve kazandı. İcra heyetinde 4 yıl görev yaptıktan sonra konservatuardan ayrıldı. Vatani görevini bahriyeli olarak sürdürdüğü yıllarda bandoda saksafon çalmaya devam etti.

20 yaşında TRT Ankara, 22 yaşında TRT İstanbul Radyosu sınavlarına girdi. Ankara radyosundan İstanbul radyosuna geçerek 10 ay çalıştı, kendi isteği ile ayrıldı.

1966'da Türkiye çapında yapılan bağlama çalma yarışmasında Arif Sağ ve Çinuçen Tanrıkorur ile birlikte derece aldı.

Arif Sağ ile birlikte 1966-1968 arası dönemde Muzaffer Akgün, Yıldız Tecan, Ahmet Sezgin, Şükran Ay, Sabahat Akkiraz, Nuri Sesigüzel gibi birçok sanatçıya bağlama çaldı. Bu dönem içinde Kızılırmak Karakoyun, Ana, Kuyu gibi Türk filmlerinin müzik direktörlüğünü yaptı. İstanbul'daki halk evlerinde Abdullah Nail Bayşu, İsmet Sıral, Burhan Tonguç, Erkin Koray, Ömer Faruk Tekbilek, Vedat Yıldırımbora, Özer Şenay, Neşet Ertaş gibi sanatçılarla sık sık bir araya gelip müzik yaparak gelecekte kendi ortaya koyacağı müziksel sentezin ilk meyvelerini verdi. Ağlıyorum Yana Yana, Gönül bağları, Yıldız Akşamdan Doğarsın, Neredesin Leylâ'm gibi türkü plakları çıkardı. Sevemedim Karagözlüm, Sabır Taşı, Koca Dünya gibi besteleri çeşitli sanatçılar tarafından okunmaya, sanat dünyasında adı besteci ve bağlama virtüözü olarak duyulmaya başlandı.

Türkü plâklarından sonra, 1968 yılında ilk serbest çalışmalar plâğı Sensiz Bahar Geçmiyor/Başa Gelen Çekilirmiş'i çıkardı.Bundan sonra Topkapı Plak ve İstanbul Plak'tan seri olarak plaklar çıkarmaya devam etti. 1969 yılında çıkardığı Bir Teselli Ver/Yorgun Gözler 45'liği ile Türkiye çapında ün yaptı. Bestekâr ve enstrümanist kimliğinin yanı sıra, yorumcu kimliği ile ön plana çıkmaya başladı. Ben Eski Halimle Daha Mesuttum, Hor Görme Garibi, Severek Ayrılalım, Ümit Şarkısı, Sevenler Mesut Olmaz gibi plaklara imza attı.

1972 yılında Yaşar Kekeva ile birlikte Kervan Plak şirketini kurdu, şirketin yöneticisi oldu. Kervan Plak, Türkiye'nin ilk yerli sermayeli plak şirketiydi. Bünyesine Erkin Koray, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı, Mustafa Sağyaşar, Ahmet Özhan, Kamuran Akkor, Semiha Yankı, Samime Sanay, Neşe Karaböcek, Bedia Akartürk, Nil Burak, Ziya Taşkent, Semiramis Pekkan, Ferdi Özbeğen gibi starları alan Kervan Plak ,dönemin plak piyasasının en güçlü şirketlerinden biri oldu.

Orhan Gencebay, bugüne kadar 36 sinema filminde başrol oynadı, 90'a yakın filmde müzik direktörlüğü yaptı.

1000'den fazla bestesi bulunan Orhan Gencebay, bunların 400'e yakınını kendisi seslendirdi.

Orhan Gencebay'ın yaptığı çalışmalara TRT denetleme kurulunca arabesk dendiyse de, Orhan Gencebay bu değerlendirmeyi "yanlıştır ve eksiktir" diyerek kabul etmedi.

Yasal olarak 60 milyon civarı plak ve kaset tirajı olan Orhan Gencebay'ın, korsan üretimlerin yasal üretimlerden 2 kat fazla olduğu düşünülürse, yasal olmayan üretimlerle birlikte 200 milyon civarı tirajı olduğu tahmin ediliyor.Bu da; dünyanın sayılı tiraj rakamlarındandır.

Beyaz Kelebekler grubunun da eski solisti olan ses sanatçısı Azize Gencebay'dan boşanan Orhan Gencebay'ın Sevim Emre ile 30 yılı aşkın bir süredir resmî birlikteliği devam etmektedir. Oğlu Altan Gencebay halen Kervan Plak prodüktörlüğünü yürütmektedir.

2 Haziran 2009 Salı



İnönü Stadın'nda Şampiyonluk Kutlaması

İnönü Stadın'nda Şampiyonluk Kutlaması


Şampiyon Beşiktaş, büyük taraftarıyla 31 Mayıs Pazar günü buluşuyor... BJK İnönü Stadı’nda düzenlenecek olan şölende, şampiyon taraftarı ile kucaklaşacak...

Bugün saat 16.00’dan itibaren BJK İnönü Stadı’nın kapıları açılacak... Stadımızda yeni açık ve kapalı tribünlerimiz taraftarlarımız için ücretsiz olacak. Numaralı ve VIP tribünlerimizde ise kombine kartlar geçerli olacak, bu tribünlerin kalan bölümlerinde ise kulüp ve sponsor misafirleri için ücretsiz bilet dağıtılacak. Localar da loca sahipleri için şölende açık bulunacak. 

Takımımız, üstü açık otobüs ile taraftarımızı selamlayarak BJK İnönü Stadı’na gelecek. 

Şölende saat 16.00 ila 20.00 arasında BJK marşları çalınacak. Şölenin startı Beşiktaşlı sanatçıların sahne alması ile saat 20.00’de verilecek... 20.00’de Demet Akalın, 20.30’da Mustafa Sandal, 21.00’de Anadolu Ateşi sahne alacak. 21.15’te şampiyonluk filminin ekranlara gelmesinin ardından, 21.20’den itibaren Şampiyon sahneye davet edilecek. Futbol Takımımız, Yönetim Kurulumuz, Başkanımız Sayın Yıldırım Demirören’in sahneye gelmelerinin ardından Kupa törenimiz gerçekleştirilecek. 

Bu sezonu çifte kupa ile tamamlayan Beşiktaşımız, şampiyonluklarını doyasıya kutlayacak. Bu muhteşem şölene taraftarlarımızı bekliyoruz...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

düğün videoları

http://www.youtube.com/watch?v=KjmKhCCineU&feature=related


http://www.youtube.com/watch?v=2OsbNpuOJhg
    
düğün videosu bu link te

Fortis Türkiye Kupası'nda şampiyonluğa ulaşan, Turkcell Süper Lig'de de son 2 haftaya lider giren Beşiktaş'a, son dönemde Bobo'nun golleri adeta hayatveriyor.

Siyah-beyazlıların Brezilyalı futbolcusu Bobo, attığı gollerle hem takımının Fortis Türkiye Kupası'nı kazanmasına hem deTurkcell Süper Lig'de liderliğe yükselmesinde büyük pay sahibi oldu.

Son 3 resmi maçı boş geçmeyen Bobo, siyah-beyazlıların ligde liderliğe yükseldiği 31. haftadaki Ankaraspor maçında 1, Fenerbahçe ile oynanan Fortis Türkiye Kupası finalinde ve 32. haftadaki Ankaragücü maçında da 2'şer golbirden attı.

-TAKIMININ EN GOLCÜSÜ OLDU-

Bobo, Ankaragücü maçında attığı 2 golle siyah-beyazlıların bu sezon ligdeki en golcü futbolcusu unvanını da eline geçirdi.

Ligde toplam 11 gole ulaşan Bobo, 10 gollü Nobre'yi geride bıraktı. Brezilyalı futbolcu, bu sezon Fortis Türkiye Kupası'nda 7, UEFA Kupası'nda da 1 gol atıp, resmi maçlardaki toplam gol sayısını da 19'a çıkardı.

-2 GOL DAHA ATARSA EN GOLCÜ SEZONU OLACAK-

Bu sezon resmi maçlarda toplam 19 gol atan Bobo, 2 gol daha atması durumunda siyah-beyazlı takımdaki en golcü sezonunu geçirecek.

kasabamızın site sine git

kasabamızın site sine git
tarihi eser kilise
Powered By Blogger